1984-02-06 Hey (Asım Can Gündüz) 2

Asım Can Gündüz

(önceki sayfadan devam)

…sarılı meşin ceketli gençler dans etmiyorlar. Bir ara kollarını yukarı kaldırıp, zafer işareti yapıyorlar. Bazen de işaret parmakları ile garip bir hareket… Asım Can’ın gözünde beyaz çerçeveli, siyah camlı gözlükler var. Bir ara gitarı ters çevirip, tellerini dişiyle çekiyor. Ön sıralarda bir hanım yüzünü buruşturuor. Tanıdık bir sima. Evet, Safiye Ayla! Gençlerin el kol hareketlerinden sakınarak, yanına sokuluyoruz.

-Sayın Safiye Ayla! Sizi burada görmek bizi şaşırttı! (ünlemlerin sebebi hikmeti, ses o denli fazla ki, ancak çığlık çığlığa anlaşmak mümkün). Rock and Roll’dan hoşlandığınızı bilmiyorduk.
-Yok evladım. Ben Asım Can’ı Amerika’dan tanıtım. O zaman küçüktü. Şimdi büyüdü, bak konser veriyor.
-Nasıl buluyorsunuz Asım’ın yaptığı müziği?
-Vallahi ne diyeyim, bilmiyorum. Gençler tabii. Bağırıp çağırmaya ihtiyaçları var. Rahatlıyorlar işte.
-Sonuna kadar izleyecek misiniz?
-Yavrum pek iyi değilim. Takip edemeyeceğim herhalde.

Gerçekten de Asım Can, “Allah ne verdiyse” bölümünün 3. parçası olan “Motosiklet”e geçtiğinde Safiye Ayla’yı yerinde göremiyoruz. Bu arada Asım Can bir açıklamada bulunuyor: “Bu konseri düzenlemek isterken çeşitli engellerle karşılaştık. Fakat biz Tanrı’ya inanıyoruz. Tanrı’nın izniyle bu konser gerçekleşti. Bu konsere izin veren bürokratlar böyle yapmadılar. (Eliyle gözlerini kapatır) Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum (Gürültüden anlayamadığımız isim ve makamlar sıralanıyor).

Konuklardan detay görüntüler almaya çalışırken “Allah’ına kadar” bölümünün iddialı parçası “Peace of hate” başlıyor ki, apansız Spor ve Sergi Sarayı’na giren, hava hücumuna uğradığını sanır.

İşte bu parça ile, meşin ceketli zincirli gneçlerden garip sesler yükseliyor. Tribünlerin en üstünde yer tutan bu toplulukla konuşmak için, tüm barikatları aşıyoruz. Yanına ulaştığımız grubu, elliden fazla kız ve erkek oluşturuyor. Sahneye bakmaksızın, yerli yersiz bağırıyorlar sadece. Bir süre izledikten sonra, en yakınımızdakine soruyoruz: “Buraya neden geldiniz? İzlediğiniz programdan memnun musunuz?”. 1966 doğumlu Talat … sorumuzu şöyle yanıtlıyor:
-Valla abi, Asım Can, konserden önce, Heavy Metal yapacağını söylemiş… Oysa şimdi “Disko” çalıyor. Bize ihanet etti anlayacağın.
-Disko çalmasının neden ihanet olduğunu anlayamadık?
-Disko yumuşak, sulandırılmış bir tür. Bizi tatmin etmiyor… Daha sert, daha yırtıcı, tamamen doyuma ulaştırıcı bir tür olan Heavy Metal istiyoruz.

Üstümüze yükleniyorlar. Anlatmaya, anlaşılmaya ihtiyaçları var… Kaygıları, yüzeyden bir iki soru sorup, ya onlardan uzaklaşırsak? “Yok” diyoruz, “ne istediğinizi anlayana kadar buradayız.” Soruyoruz: “Ceketlerinizde …, bileklerinizde ve boynunuzda zincirler var. Tüm bunlar ne anlama geliyor?”

1967 doğumlu Timur Güvenir yanıtlıyor bu sorumuzu:
-Baskı altındayız… Ailemizin, çevremizin, okuldaki yöneticilerin baskıları altında… Bizi bir örnek giydirmeye, bir örnek davranmaya, bir örnek yaşamaya zorluyorlar. Bu giysiler, bu zincirler, bu rozetler onlara tepki. Biz herkesin istediği gibi giyineceği, davranabileceği, yaşayabileceği bir ortam istiyoruz!
-İstediğiniz ortama ulaşmakta, bu zincirlerin işlevi ne?

Bu soruyu 1968 doğumlu Necla Ecevit yanıtlıyor. Kumral, ufak tefek, hatta konuşurken utanan bir kız çocuğu. Şimdilik süs eşyası olan bu zincirler, başka amaçlarla da kullanılabilir.
-1968 doğumlusun Necla… Zincirle bir şeylerin değiştirilebileceğine inanıyor musun?
-Hayır. Ben değil, sizin kuşağınız inanıyor buna. O kadar çok şeyin etrafını zincirlerle çevirdiniz ki!
-Neleri Necla?
-Yaşamanın gazeteci, yaşamanın!

Bir konserdeyiz. “Rock Konseri”nde. Bu işin isim babası Elvis Presley… İlk plağı: “That’s all right Mama”. Yani “Sen haklısın anne!”

Gerçekten tüm anneler haklı mı?
Sorun, biraz da bu galiba…
Merhaba Türkiye
Hep beraber ileriye
One, two, three, dört, beş,
Allah Allah!
Tanıyamadığımız bir gençlikten ayrılıyoruz: Bizden ayrılan bir önceki kuşak gibi…

Yorum yap: